top of page

KIRMIZI ELMALAR

Paris’te vakit, şehrin üzerinden kışın ıslaklığını yavaş yavaş attığı, sıradan bir Cumartesi’ydi. Güneş kızıllığını, Montmarte tepesindeki şarap kadehlerine bırakmaya hazırlanıyordu. Yaz akşamlarına hevesli parizyenlerin, hayta bahar yağmurlarına inat giydikleri deri sandaletler, taş sokakları tokatlıyor, hayal gücü güçlü olanlar için, rastlantısal tüm sesleri güzelleştirecek kadar usta ve havalı sokak şarkıcıları şehri sihirli bir müzik kutusuna dönüştürüyordu.


O sıradan akşam üstü, her zaman biraz nedensiz heyecanlı olan Antoniette, hızlı adımlarına eşlik eden kırmızı ayakkabıları ile Sacré-Cœur Bazilikası’ nın merdivenlerini neredeyse tek nefeste çıkmaya çalışıyordu. Bir anda merdivenlerin başından genç bir adamın heyecanla ona doğru seslendiğini duydu. “Matmazel ! Attention! Matmazel! Sesin geldiği yönü bulmaya çalışan Antoniette daha ne olduğunu anlamadan ayaklarının altına yuvarlanan kırmızı elmaları farketti. Bir sirk cambazı gibi, bir ikisinden sekerek kurtulsa da sonunda ayağının altına kaçan hokkabaz elmalardan birine basarak düştü. Sesin sahibi genç adam, belki elmalardan daha yavaş ama kesinlikle can havliyle koşarak Antoniette in yanına geldi. - Çok çok Özür dilerim! İnanın nasıl oldu anlamadım, bisikletimin selesinden bir anda yuvarlanıverdiler. İyi misiniz? Bir şeyiniz yok ya? Şaşkın gözlerle genç adama bakan Antoinette, bir yandan incinen ayak bileğini tutuyor , bir yandan da düştüğü yerden doğrulmaya çalışıyordu. “İyiyim sanırım “dedi. Tekrar özür dilerim Matmazel Ben Edward”,dedi genç adam ve elini uzattı.


Ben de Antoniette” Ouh! Mary Antoniette gibi yani. diyerek gülümsedi genç adam. Yoksa siz de mi pasta tercih edenlerdensiniz ? Bir an yersiz bir espri sessizliği oldu ama tıpkı kazara etrafa saçılan elmalar gibi artık çoktan sözcükler de dökülüvermişti Edward’ın dudaklarından. Edward o an saçılan sözcükleri artık toparlayamayacağını fark etti. Bir telaş konuyu değiştirmek ve havayı biraz olsun dağıtmak için bir şeyler düşünürken Antionette sordu, - Bu kadar aceleniz neydi peki, merak ettim doğrusu? - Comedie Francaise ye yetişmeye çalışıyordum dedi Edward. New York ile ilgili bir müzikal var bu akşam. Danny Kaye ve Metropolitan Operası nı konu alan bir gösterimolacak. - Comide Francaise! Diye tekrar etti Antionette. Cumartesi akşamı için ne harika bir plan, O eşsiz tiyatro binasının bu şehirde olmasını çok seviyorum. derken sesi bir hayli yükselmiş ve kalbi heyecanlı bir şekilde çarpmaya başlamıştı Antoniette’nin. Opera söz konusu olduğunda Antoniette kendinden geçiyordu. Büyük babası İtalyan, emekli bir opera sanatçısıydı. Antoniette de Fransa Devlet Konservatuarında Opera okuyordu. Ve tek



hayali İtalya nın en ünlü operası La Scala da sahne almaktı.. Daldınız dedi , genç adam Antoniette e, toplayacak elma da kalmadı “diyerek sevimli bir şekilde .. Antoniette topladığı elmaları genç adama uzatarak , -Evet” dedi, “sanırım öyle. ELMALARINIZ! Bundan sonra daha dikkatli olmanızı rica edeceğim ayrıca. Tekrar özür dilerim Antoniette “diye cevap verdi Edward.. Sanki resmi bir tınıdan sıcak bir samimiyet kapısı çalmaya çalışır gibi. Sizin de aceleniz var gibiydi ? Sizi de bir yerlere geç bıraktım sanırım? Diyerek ekledi. - Ouh ! aslında evet, az önce ne yazık ki Leyla Gencer in vefat haberini aldım, TV de canlı yayınlanacak kendisi ile ilgili bir haber olacağını söylediler, ben de şurada bir cafe de oturup, Tv den izleyebileceğimi düşündüm. - Çok üzüldüm dedi Edward. Ayrıca müstakbel bir opera sanatçısı ile tanıştığıma da çok sevindim. Aslına bakarsanız oyuna da geç kalacağım kesin, artık koşturmamın bir anlamı olmayacak, sakıncası olmazsa size eşlik etmek isterim. Hatta hemen köşede sürekli gittiğim , tv si de olan bir cafe var, hem size bir şeyler ısmarlayarak kendimi de affettirmek isterim. - Anotinette bir an düşündü, sonra sıcak ve samimi bir sese sahip olan bu genç adama bir şans vermenin iyi bir fikir olabileceğine karar verdi. Üstelik sanki dünyanın tüm elmalarını ayaklarına sermiş gibi değil miydi ?



Sacré-Cœur un kalan son basamaklarını birlikte çıktılar. Edward bisikletinin selesine

yerden topladıkları elmaları geri yerleştirdi. Hemen köşedeki bisiklet parkına bisikletini hızlıca bağladı.

Parkın köşesinden sola, cafelerin önlerine, inci bir kolye kusursuzluğu ile dizilen masaların daha da daraltmış olduğu klasik bir Fransız sokağına döndüler.

Edward ve Antoniette in yaşadıkları akşamın aksine. Montmartte tepesinde sıradan bir akşamdı, yürüken sessizleşti ikisi de

Ah işte şuradaki ikinci cafe “ dedi Edward, Enrıco Caruso çalan Cafe! Cafenin sahibi de yaşlı emeklibir İtalyan , opera sanatçısı , çok severim,zaman zaman uğrarım, sohbet ederiz.

Cafenin kapısında durup Antoniette yi içeriye davet eder gibi referans yaptı. Antoniette kapı eşiğinde bir an durdu, Edward’a bakıp gülümsedi.

- C’EST SI BON! Edward dedi. Edward ın önünden geçerek cafeye girdi. Edward ta arkasından hızlıca daldı.

Antioniette cafeye girer girmez tezgahın arkasında duran yaşlı, şık adama seslendi!

-Büyükbaba merhaba, ben geldim !




322 views0 comments

Comments


bottom of page